• That would seriously damage the payments system at the busiest time of the year, namely the last few days of December.
  • Busy managers often have to squeeze in their recognition efforts to already crowded schedules.
  • 1. If you are busy, you are working hard, or giving your attention to a…
  • To make somebody busy, to keep busy with, to occupy, to make occupied.
  • Ingilizce Türkçe: busy: s. 1. meşgul: I´ve had a busy day.
  • Sonuç olarak, "busy" kelimesi yoğun bir yaşam tarzını ifade etmek için kullanılan bir İngilizce kelimedir.
  • Fans without tickets will have plenty of activities to keep them busy with more than 50 Eras Tour events outside of the stadium.
  • Sıfat meşgul olmak, (bir işle) uğraşmak. to busy oneself (with) doing something: bir işle meşgul olmak. In summer he busied himself keeping the garden in order.
  • Telefon hatlarında yoğunluk olduğu durumlarda da içerisinde busy terimine yer verilen bazı açıklamalar yapıldığı görülmektedir.